GüncelMakaleler

SENTEZ | Türkiye Cumhuriyeti’nin Bir Yüzü Var!

"TC'nin ilk yıllarındaki M. Kemal-İnönü dönemi ve bugün “kutlanan” yüzüncü yıl dönemini aynılaştıran ve birleştiren yan; asgari ölçüde de olsa burjuva demokratik hak ve özgürlüklerin her iki süreçte de yasak olmasıdır. Sermaye esas olarak bu iki süreçte palazlanmış ve büyümüştür"

TC’nin yüzüncü yılı için Koç’undan Sabancı’sına, OYAK’ından Tosyalı’sına, Yıldız Holding’inden Rönesans Holdingi’ne kadar bütün büyük sermaye ve küçük sermaye kesimleri ilan verdi.

Kimisi “Çok Yaşa Cumhuriyet” derken kimileri “Başka Cumhuriyet Yok” dedi. Kimleri ise New York’un en görünen ve en pahalı ilan panolarında Cumuhuriyet’lerinin yüzüncü yılını kutladılar. “İslamcı” ve “laik” görünümlü, bir başka söylemle “dinlisi”, “dinsizi” bütün sermaye kesimleri adeta bu konuda birbiriyle yarıştı ve hepsi de Cumhuriyet’e sahip çıktı.

Büyük burjuvazinin TC’ye daha fazla sahip çıkmasından doğal bir şey olamaz. Çünkü gerçekten de Türk devleti, kurulduğu günden beri onların hizmetinde ve onların serpilip büyümesi, sömürü kaynaklarını artırması için tüm olanaklarını ortaya sermiş ve de bunu işçi sınıfı ve emekçilerin daha fazla yoksullaşması, ağır sömürü koşulları altında yaşaması pahasına yapmıştır.

Bazı küçük burjuva oportünistlerin ve kimi “sol” görünümlü ulusalcıların “Yaşasın Cumhuriyet” diye bağırmaları, TC’nin, sermayenin cumhuriyeti olduğu gerçeğini ve Türk devletinin kurulduğunda bir avuç burjuvazi ve toprak ağalarının devleti ve bugün de tamamıyla bir avuç sermaye kesiminin devleti olduğu gerçeğini değiştirmiyor. TC, yüzünü hiçbir zaman işçi sınıfı ve emekçilere dönmedi. Kitlelere sopa göstererek onları ağır sömürü koşullarına mahkum etti. Bütün burjuva cumhuriyetlerinde olduğu gibi o da kurulduğu günden itibaren tek yüzlüydü. O yüz de burjuvazinin yüzüydü.

Devlet ortaya çıktığından beri belli sınıfların devleti olarak kurulmuştur. Yani sınıfların ortaya çıkışı ile yaşıttır. İktidarda hangi sınıf varsa devlet de o sınıfa aittir. Bu basit toplumsal ve sınıfsal gerçek unutulursa, işçi sınıfı ve emekçilere karşı kurulmuş ve tamamıyla sermayenin hizmetindeki bir devlet, “halkın devleti” olarak sömürülen ve baskı altında tutulan çalışan sınıfı yani işçi sınıfını aldatma çabası olur. Burjuvazi devleti, “herkese karşı eşit mesafede” diye tanıtır. Ama kitleler bunun böyle olmadığını yaşamlarında derinden hisseder ve görür.

Grev yapan işçi, toprağını korumak isteyen köylü, işten atılmaya karşı çıkan ya da ücretli kölelik sistemine karşı çıkan emekçi, doğa katliamını önlemeye çalışanlar, gençler, kadınlar, LGBTİ+lar, ezilen ulus mensupları, Kürt olduğu için katliama uğrayanlar, ana dili yasaklananlar, egemen ulus mensubu olmadıkları için ulusal kimlikleri ellerinden alınanlar, azınlık din ve inanç gruplarına mensuplar ve daha birçokları TC devletinin kime ait olduğunu yaşayarak görüyorlar. Devlet dairelerinde, polis karakollarında, jandarma dipçiği sırtlarına indiklerinde, mahkeme salonlarında, bütün devlet bürokrasisi karşısında vb. devletin geniş halk yığınlarına karşı bir avuç sermayeyi koruduğunu ve acımasız baskı mekanizmasının her geçen gün artan ölçüde sadece ve sadece kendileri için varolduğunu yaşayarak görüyorlar.

 Yüz yıl önce ve bugün

TC’nin kuruluşuyla yüzüncü yılın ortak yanları, devletin sadece sermayenin devleti olmasından öte tek adam ve parti diktatörlüğünün aynılaşmasında vardır.

TC’nin kuruluşundan 1945’lere kadar devlet yönetiminde, tek adam ve tek parti vardı. Tek adamlar olarak önce M. Kemal ve peşinden İ. İnönü uzun yıllar koltuğa oturdu. Parti olarak CHP dışında parti yoktu ve yasaktı.

İşçi sınıfının tüm sendikal ve demokratik hakları ve de komünist propaganda ve komünist partisi yasaktı.

  1. Kemal’i ve peşinden gelen İnönü’yü eleştirmek ya da dolaylı olarak eleştirmek en az 5-15 yıl hapis cezasına çaptırılmakla cezalandırılıyordu. Bu nedenle o süreçte komünist, ilerici ve demokrat ve hatta liberal burjuva aydınlar bile hapis cezaları aldılar.(1)

Günümüzde, “çok partili” siyasal bir rejim var. Bütün burjuva partileri dahil, adı komünist olan ilerici ve demokrat partiler yasal olarak var ve sistemin çizdiği sınırlar içinde “komünizm propagandası” yasak değil. Ancak “çok partili rejim” olması, uygulanan bir burjuva demokrasisi olduğunun göstergesi değildir. Faşist diktatörlüğün gerçek yüzünü perdelemek için vardır. “Çoklu Partili sistem”in varlığı tek adam ve tek parti egemenliği olduğu ve siyasal rejimin son 12 yıldır böyle işlediğini dıştalamıyor. R.T.Erdoğan’a hakaret davaları adı altında insanların sindirilmesi ve hapis cezaları verilmesi ve hapishanelere tıkılması önünde engel olmuyor. AKP ve R.T.Erdoğan’ın (yani devleti elinde bulunduran sermayenin) ihtiyacına göre kanun ve yasalar yorumlanıp uygulanıyor. 1925-1945 yılları arasında olduğu gibi.

Örneğin en yüksek mahkeme olarak bir Anayasa Mahkemesi vardır ancak kararları uygulanmamaktadır. Oysa TC Anayasası’na göre Anayasa Mahkemesi’nin aldığı kararlara uyulmak zorunludur.

1925-1945 yılları arasında yasalar ve rejim nasıl ki, sermaye ve diğer egemen sınıf için işletilmiş, onların palazlanması ve egemenliklerini bütünüyle tesis edilmek için uygulanmışsa R.T.Erdoğan rejimi altında da bütün uygulamalar bir avuç sermayedarın çıkarları doğrultusunda uygulanmaktadır.  Örneğin, ÇED kararları, burjuvazinin doğayı katletmesini önleyememektedir.

Bu bağlamda, Cumhuriyet’in yüzyıllık tarihinin kitleler üzerinde egemen sınıfların sopasının hep diri tutulmasının tarihi olduğu net olarak söylenebilir. Bazı dönemler kısmen, kısmi burjuva demokrasinin uygulanması, işçi sınıfı ve emekçilerin mücadelesi ve popülist politikalar sonucu sistemde halk yararına kısmi bir gevşemeler yaratmıştır. Aynı zamanda şu da rahatlıkla söylenebilir: İşçi sınıfı açısından, Kürtler ve diğer azınlık uluslar açısından, Aleviler ve devrimci-komünistler açısından, TC’nin yüzyıllık tarihi gerçek anlamda bir katliamlar tarihidir. Bu da, işçi sınıfı, emekçiler ve ezilen uluslar ile Türk egemen sınıfları arasında yüzyıldır kıyasıya süren bir sınıf savaşımının olduğunun göstergesidir.

Daha genel anlamda söylenirse; bir tarafta işçi sınıfı ve emekçilerin kıyasıya sürdürdüğü, demokratik hak ve özgürlüklerin yanında sosyalizm için sürdürülen bir sınıf mücadelesi, diğer yandan Kürt ulusunun, ayrılıp ayrı devlet kurma hakkı dahil olmak üzere kendi kaderini özgürce tayin etme hakkını kazanmak için sürdürdüğü bir mücadele tarihidir, yüzyıllık burjuva cumhuriyetinin tarihi.

Kısacası, TC’nin ilk yıllarındaki M. Kemal-İnönü dönemi ve bugün “kutlanan” yüzüncü yıl dönemini aynılaştıran ve birleştiren yan; asgari ölçüde de olsa burjuva demokratik hak ve özgürlüklerin her iki süreçte de yasak olmasıdır. Sermaye esas olarak bu iki süreçte palazlanmış ve büyümüştür. Birincisinde; ağır baskı ve sömürü koşulları altında sermayenin oluşumu, ayağa dikilmesi, genişlemesi sağlanmışken ikincisinde ise sermaye birikiminin büyümesi, tekelleşmesi, merkezileşmesi ve askeri olarak başka ülkelerin topraklarını işgal ve başka ülkelerde askeri üsler kurma süreci sağlanmıştır.

Sermayenin gülen ve kanlı yüzü

Buraya, sermayenin bazı kesimlerinin bu yıl içinde hatta 2023’ün son çeyreğinde elde ettikleri kârları kısaca aktaracağız. Diğer yandan ise işçi sınıfı ve emekçilerin gelirlerindeki gerilemeleri göstereceğiz.

Bazı ekonomi gazetelerinden tekellerin kârlarıyla ilgili haberleri kısa kısa buraya aktaralım: Zarar eden bir şirket olmadığı gibi kârına kâr katanlar sıralamakla bitmez.

– Türkiye’nin en büyük holdingi ve uluslararası en büyük 500 tekeli içinde yer alan Koç Holding 2023 yılı 3. çeyrekte net kârı, bir önceki yılın aynı dönemine göre % 82.8 artırdı.          (Bloomberg, 26.10.2023)

– Sabancı Holding, 2022 yılının 3. çeyreğinde net kârını % 33.93 artırmış.

– Akbank, 3. çeyrekte, net kârını piyasa beklentilerin üzerinde gerçekleştirerek 20.4 milyar TL kâr elde etti. Bir önceki çeyrekte net kârı 17.07 milyar TL kadar imiş. Ve Bankanın 2023 yılının son dokuz aylık (Ocak-Eylül) arası net kârı 51.4 milyar TL olarak gerçekleşmiştir. (Bloomberg)

– Türkiye İş Bankası, 2023 yılın birinci çeyreğinde geçen yılın aynı dönemine göre kârını % 53 artırarak 12.9 milyar TL kâr elde etmiştir. Bankanın 2022 yılında kârı 61.5 milyar TL olarak gerçekleşmiş. (Bloomberg, 09.05.2023)

– Yapı Kredi, 2023’ün 3. çeyreğinde, piyasa beklentisi olan 17.8 milyar TL yerine 24.6 milyar TL olarak net dönem kârı elde etmiştir. Bankanın net faiz geliri ise çeyrek bazda % 176 artış gösterirken yıllık bazda ise faiz gelirlerini % 37 artırarak 29.1 milyar TL olmuş.

– Ziraat Bankası, 2022 yılının ilk dokuz ayında kârını, bir önceki yılın aynı dönemine göre % 722 oranında artırmış. (Banka Dünyası, 14.11.2022) Kâr yüzdesi adeta uçmuş!

– Aselsan, dünyanın en büyük yüz silah tekeli içinde 47. sırada (2022 yılı) yer alıyor. Şirketin kendi internet sayfasından okuyalım: Şirketin brüt kârı, geçen yılın aynı dönemine göre % 77 seviyesinde artarken; Faiz, Amortisman ve Vergi Öncesi Kârı (FAVÖK) geçen yılın aynı dönemine kıyasla % 72 artış göstererek 9.5 milyar TL’ye yükseldi. FAVÖK marjı % 27 olarak gerçekleşen ASELSAN’ın net kârı da geçen yılın aynı dönemine göre % 67 oranında artarak 11.9 milyar TL seviyesine ulaştı. Şirketin özkaynaklarının aktife oranı % 52 olarak gerçekleşti.”(2)

– OYAK Çimento, 2022 yılının ilk 9 aylık döneminde net kârını yaklaşık %255 artırmış.(3)

– Uluslararası en büyük 250 süpermarketler zinciri içinde 137. sırada yer alan BİM (6 Şubat depremi nedeniyle 250 şubesi kapanmış) 2021 yılında 2.93 milyar TL kâr elde ederken, 2022 yılında kârını % 178 artırarak 8.16 milyar TL çıkarmış. (Dünya, 14.03.2023)

– A101, dünyanın en büyük 250 süpermarketler zinciri içinde 231. sırada yer alan A101’in son yıllarla ilgili kârına ulaşamadık. Ancak 2020 yılı geliri yaklaşık 4.5 milyar TL olarak gösteriliyor. (AA, 01.03.2022)

– ŞOK Marketler, “ŞOK Marketler yılın ilk yarısında yüzde 93 ile hedeflerinin üzerinde büyüyerek 1.3 milyar lira net kâr elde etti.” (AA, 17.08.2023)

– Bankalar kârlarını yüzde 400 artırdı. “Bankacılık Düzenleme ve Denetleme Kurumu (BDDK) verilerine göre, bankacılık sektörünün yılın ilk 6 ayında elde ettiği net kâr geçen yılın aynı dönemine göre yüzde 400.5 artışla 169.1 milyar TL’ye ulaştı.” (Sözcü, 21.08.2022)

Görüldüğü gibi bu büyük sermaye grupları, adeta kârda sınır tanımamışlar. Aynı kaynağın verilerine göre faşist R.T.Erdoğan rejimini besleyen finans kaynaklarının başında gelen kamu bankaları olan, Ziraat Bankası’nın kârı % 604, Vakıfbank’ın % 614, Halkbank’ın % 4500 artmış.

TÜİK’in enflasyon oranını % 79.6 olarak açıkladığı bir ortamda böylesi bir kâr oranın olması, işçi sınıfı ve emekçilerin adeta derilerinin yüzülmesi anlamına gelmektedir. Bu şirketler daha fazla kâr için önüne geleni yakıp yıkmakta, verili yasaları tanımadıkları gibi kendi yasalarını istedikleri gibi yeniden yapmakta veya bozmaktadırlar. Nitekim yaptıkları da budur. Doğayı ve insanı yıkıma uğratıyorlar. Depremin yıkıntıları üzerine yeniden yıkıntı inşa ediyorlar. Bütün demokratik hak ve özgürlükleri yok ediyorlar. Adeta, muhalif olan ve başını kaldıran her şeye ateş ediyorlar. Bazı sermaye kesimlerinin kârının bu denli yüksek olması, R.T. Erdoğan’ın varlık gerekçesidir. Yüzüncü yılında Cumhuriyet’in gerçek yüzü budur. Kısacası Cumhuriyet’in ilk yüzü de faşizmdi, son yüzüncü yılı da faşizmdir.

 Türkiye Cumhuriyeti’nin 100. yılında, işçi sınıfı ve emekçilere hediyesi(!)

Türk-İş, her ne kadar “Cumhuriyetin Emeği, Emekçilerin Cumhuriyeti, 100. yıl Kutlu Olsun” diye başlık atsa da, aşağıda açıkladığı, açlık ve yoksulluk sınırı, bu Cumhuriyet’in emekçilerin değil, yukarıda % 400 ve üzeri kâr yapan sermaye sahiplerinin cumhuriyeti olduğu gerçeğinin üzerini örtmeye yetmiyor.

Aşağıda, Türk-İş’in Eylül ayında açıkladığı “açlık-yoksulluk sınırı” verilerini birlikte okuyalım:

“Mutfak Enflasyonu Aylık % 2.62, on iki aylık % 84.29, Yıllık ortalama % 99.96 oranında arttı. Türk-İş Açlık Sınırı Endeksi (TASE Ocak 2021=100) Ekim 2023: 513.94.”(4) Bunun anlamı, 2021 Ocak ayından Ekim 2023’e kadar yaşam maliyeti tam beş kart artmış. Evli olmayan bir çalışanın “yaşam maliyeti” de aylık 17.803.3 TL’ye yükseldi. Net asgari ücret ise 11.402.32 TL. Açlık sınırı 13.683.99 TL. Yoksulluk sınırı 44.573.30 TL. Bankaların kârı ise % 400 artmış. Ve çalışanların % 62-65 arası asgari ücretle çalışıyor. Emeklilerin durumu ise asgari ücretin yarısı kadar bir maaşa mahkum edilmiş durumdadır.

Yüzüncü yılında TC’nin gerçek yüzü budur.

 1- Daha önceki sayılarımızda Kemalist rejimin içeriği ve niteliği geniş olarak anlatıldığı için bu konuya burada tekrar olur diye yeniden girmiyoruz. Bkz. “TC Kime Ait” ve “TC’nin Yüzyıllık Cumhuriyeti ve İşçi Sınıfı”

2- https://www.aselsan.com/tr/haberler/detay/140/aselsan-yili-rekor-buyume-ile-kapatti

3- https://www.stendustri.com.tr/insaat-ve-malzeme/oyak-cimento-dan-ilk-9-aylik-donemde-guclu-buyume- h120135.html

4- https://www.turkis.org.tr/turk-is-ekim-2023-aclik-ve-yoksulluk-siniri/

Daha fazla göster

İlgili Makaleler

Başa dön tuşu